Likidite Karşılama Oranı Hesabında Borçlu Cari Hesapların Durumu
“Bankaların Likidte Karşılama Oranı Hesaplamasına İlişkin Yönetmelik”in 29. maddesinde, “Nakit Girişi” olarak kabul edilen işlemler tanımlanmaktadır. Anılan maddenin 3. fıkrasında; “Vadesiz veya vadesi belli olmayan alacakların otuz gün ya da daha kısa süre içerisinde tahsil edilmesi gereken asgari anapara, komisyon, temettü, katkı payı ya da faiz/kâr payı ödemeleri nakit girişi olarak kabul edilir.”
denilmektedir. Anılan hüküm gereğince vadesiz veya vadesi belli olmayan alacakların dikkate alınabilmesi için 30 gün ve daha kısa sürede tahsil edilebilmeleri, diğer bir ifadeyle tahsillerinin garanti olması gerekmektedir.
Bununla birlikte, nakit girişi hesaplamasına katılmayan işlem ve varlıkların belirlendiği 30. maddenin c bendinde; “Borçlu cari hesapların asgari anapara ödemeleri dışındaki anapara ödemeleri gibi vadesiz veya vadesi belli olmayan alacaklar” denilerek, bu tür alacakların nakit girişi hesaplamasına katılmayacağı ifade edilmekte. Borçlu cari hesapların işleyişi aşağıda özet olarak açıklanmakta.
Borçlu Cari Hesapların İşleyişi
Nakdi kredilerin cari hesap şeklinde açılması, banka ile müşteri arasındaki mevcut veya ileride doğacak borçlar dolayısıyla münferit nakdi ödemeleri, takasları, ayrı hesaplamaları ve takipleri önleme açısından yararlı olmakta, müşteri limite kadar birden fazla para çekme, para yatırma şeklinde hesabı süresiz ve devamlı olarak çalıştırma imkânını bulmaktadır.
Cari hesap şeklindeki kredi sözleşmelerinde kural olarak, sözleşmenin yapılmasından sonraki alacak ve borçlar hesaba matlup ve zimmet olarak geçirilmektedir, ancak taraflar bunun aksini kararlaştırabilme imkanına sahiptirler.
Hukuki açıdan kimin alacaklı, kimin borçlu olduğunun bilinmediği farzedildiğinden, zimmet ve matlup kalemleri bölünmez bir bütün oluşturduğundan, sadece bakiyenin haczi istenebilir.
Hesap devresi hakkında mukavele veya ticari teamül yoksa her takvim yılının son günü taraflarca hesabın kapatılması günü olarak kabul edilmiş sayılır. Banka uygulamasında, carı hesap sözleşmelerinde üç aylık dönemler kabul edilmektedir.
Bakiyenin tespiti kimin alacaklı ve kimin borçlu olduğunu göstermektedir. Borçlu cari hesapta dönem sonunda tespit edilen tek kalem halindeki bakiye, bankanın alacağını göstermekle beraber, bu durum bankaya bakiye alacağını talep imkânı vermemektedir. Bu bakiye ondan sonraki hesap döneminin müşteri açısından ilk zimmet kalemini oluşturmakta, bankanın alacağının muaccel olması ancak hesabın kesilmesi, diğer bir deyişle sözleşmenin banka tarafından kat edilerek noter aracılığıyla iadeli taahhütlü mektup veya telgrafla müşteriye bildirilmesiyle mümkün olmaktadır.
Cari hesap sözleşmeleri belli bir vade ihtiva edebileceği gibi, müddet kararlaştırılmamış ise taraflardan birinin feshi ile sona erdirilebilmektedir.
Anılan düzenlemelerin uluslar arası düzenlemeler ile aynı doğrultuda olduğu görülüyor. KMPG tarafından hazırlanan “Qualitative liquidity risk management requirements and quantitative liquidity requirements” başlıklı çalışmada;
- Nakit girişlerinin hesaplamada dikkate alınırken mümkün olduğunca ihtiyatlı davranılması, vade hesaplamasında nakit girişinin öngörülebilen en uzun sürenin sonunda olabileceğinin kabul edilmesi gerektiği,
- Vadesi belli olmayan kredilere ilişkin nakit girişlerinin dikkate alınamayacağı, bu hükmün vadesi 30 günden daha uzun olan “Çerçeve Kredi Anlaşması” kapsamında kullanılan ve vadesi 30 günden kalan kredileri de kapsadığı,
- Vadesi belli olmayan krediler için vadenin dolacağı tarihe ilişkin tahmin yapılamayacağı
ifade ediliyor.
Aşağıdaki tabloda Likidite Karşılama Oranı hesaplanmasına ilişkin yasal geçiş süreci yer almakta.
Singapur Merkez Bankası, Likidite Karşılama Oranı uygulaması ile ilgili olarak 16.08.2013 tarihinde bankaların görüşüne başvurmuştur. Bankalardan gelen görüşlere ilişkin cevapların yer aldığı “Response to “Feedback: Consultation on Local Implementation of Basel III Liquidity Rules – Liquidity Coverage Ratio” isimli raporda; Bizdeki uygulamaya paralel olarak “Vadesiz veya vadesi belli olmayan alacakların otuz gün ya da daha kısa süre içerisinde tahsil edilmesi gereken asgari anapara, komisyon, temettü, katkı payı ya da faiz/kâr payı ödemeleri nakit girişi olarak kabul edilebileceği görüşü verilmiş.
Likidite Karşılama Oranına ilişkin Amerika düzenlemesinde; vadesi olmayan varlıklara ilişkin nakit akımlarının dikkate alınmayacağı hükme bağlanmış, ancak bazı istisnalara yer verilmiş. Vadesi olmasa bile kurumsal finansman işlemlerine ilişkin nakit akımları ile teminatlı krediler ve varlık takas işlemlerinden doğan nakit akımlarına ilişkin nakit akımları istisna kapsamında yer almakta.
Amerika’nın bankalar birlikleri ve diğer finansal kuruluşlar birliklerince likidite karşılama oranına ilişkin düzenleme hakkında 31.01.2014 tarihli görüş verilmiş. Anılan görüşte yer alan dikkat çekici noktalar aşağıda özetlenmekte.
- Anılan düzenlemeye son hali verilirken, finansal kuruluşlara vadesiz veya vadesi belli olmayan varlıklardan doğacak nakit akımlarına ilişkin tahmin yapabilme imkanı verilmesi, vadesiz olmakla birlikte istendiğinde ödenmesi gereken kredilere ilişkin nakit akımlarının dikkate alınması talep edilmiştir.
- Nakit, menkul kıymet gibi teminatlı kredilerin talep halinde ödenebilecek nitelikte olduğu, bu nedenle bankaların likiditesi açısından önemli kaynak niteliğinde oldukları vurgulanmakta.
Kanada BDDK’sı OSFI (The Office of the Superintendent of Financial Institutions)’ın likidite karşılama oranı düzenlemesinin bizim düzenleme ile aynı doğrultuda olduğu görülüyor. Belirli vadesi olmayan kredilerden doğan nakit akımlarının dikkate alınmasına izin verilmemekte, istisnası olarak 30 gün içerisinde vadesi dolacak anapara ödemeleri ile ücret ve faizlerin hesaplamaya dahil edilebileceği kabul edilmekte. Yine Avustralya’da da likidite karşılık oranı hesaplanmasında vadesiz veya belirli vadesi olmayan kredilere ilişkin düzenlemenin de bizimki ile aynı yönde olduğu görülüyor.
Dolayısıyla, vadesiz veya vadesi belli olmayan kredilere ilişkin nakit akımlarına ilişkin uygulamanın biz ve diğer ülkelerde Basel düzenlemeleri ile aynı doğrultuda olduğu, Amerika’da bazı istisnaların olduğu, daha yumuşak bakış açısının olduğu görülüyor.