Bankacılık Düzenlemelerinin “Çıkar Çatışması” Yönünden Değerlendirilmesi
Çıkar çatışmaları, hayatın her sahasında meydana gelebilmektedir. İş hayatında özellikle yönetim seviyelerinde ortaya çıkan çıkar çatışmalarının önlenmesi veya etkin bir şekilde yönetilmesi şirketin devamı ve bekası açısından gereklidir. Bu durum güven müessesesi olan Bankalar açısından daha hassasiyetle yaklaşılması ve ihtiyatla yönetilmesi gereken hayati bir nitelik taşımaktadır.
Bu çalışma ile Bankaların tabi olduğu bankacılık kapsamındaki düzenlemeler; kurumsal yönetim, iç kontrol ve etik fonksiyonu üçgeninde mümkün olduğunca ayrıma gidilerek ele alınmıştır. Bankacılık düzenlemeleri denilerek Bankaların tabi olduğu bankacılık faaliyeti kapsamındaki ilgili mevzuat hükümleri kastedilmiştir. Bunun yanında çalışmada konu içeriğinin genişliği ve derinliğine binaen “çıkar çatışması” veya “menfaat çatışması” kavramına ilişkin hükümlerin lafız olarak doğrudan geçtiği veya konu olduğu düzenlemeler ile sınırlı olarak önemli sayılabilecek misaller çerçevesinde kapsam belirlenmiştir. Örneğin sermaye piyasası mevzuatı kapsamında yatırım kuruluşu olarak Bankalar açısından tabi olunan çıkar çatışmalarının önlenmesine ilişkin olarak nispeten önemli sayılabilecek misallerin hepsine yer verilmesi; bu çalışmanın hacmini önemli ölçüde genişleterek hazırlanma maksadını örseleyeceğinden ve okuyucuyu sıkacağından hareketle görece önemli örneklere yer verilmesiyle iktifa edilmiştir.
Bankacılık düzenlemelerinde “çıkar çatışması” veya “menfaat çatışması” olarak geçen kavramın tanımı yapılmadığından ötürü tam olarak kastedilmek istenen anlamı ve kapsamının ne olduğu belirsizdir. Dolayısıyla “çıkar çatışması” kavramını bu çalışma ile bankacılık özelinde irdelerken literatürde yapılan tanımlamalar dikkate alınmaktadır.
Kurumsal Yönetim Işığında Çıkar Çatışmasına İlişkin Düzenlemeler
Bankacılıkla ilgili uluslararası standartlar bağlamında Basel Bankacılık Denetim Komitesi’nce yayımlanmış olan kurumsal yönetim fonksiyonu ışığında bu konudaki en önemli görülebilecek düzenlemelerden biri; İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Kurumsal Yönetim İlkeleri referans alınarak hazırlanan Bankalar için Kurumsal Yönetim Prensipleri dokümanıdır. Zikredilen çalışmada, Yönetim Kurulu’nun yapısı ve uygulamaları adlı 3.prensipte çıkar çatışmaları ayrı bir başlık altında 80 ila 86. maddeler arasında aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir:
“Bankanın çeşitli faaliyetleri ve görevleri sebebiyle (örneğin, bankanın alım-satım fonksiyonu tarafından menkul kıymetleri alınıp satılan bir şirkete aynı zamanda kredi verilmesi) veya bankanın veya müşterilerinin menfaatleri ile bankanın yönetim kurulu üyeleri veya üst düzey yöneticilerinin menfaatleri (örneğin, yönetim kurulu üyelerinin sahip olduğu bir şirketle yeni bir iş ilişkisine girilmesi) arasında çıkar çatışmaları çıkabilir.
Bir banka, daha geniş bir grubun parçası olduğunda da çıkar çatışmaları meydana gelebilir. Örneğin, bankanın bir grubun parçası olduğu hallerde, banka, bağlı olduğu ana şirket ve / veya diğer iştirakler arasındaki hiyerarşik düzen ve bilgi akışı, çıkar çatışmalarına sebep olabilir (örneğin, farklı kuruluşlardan gelen potansiyel özel, gizli veya hassas bilgilerin paylaşımı veya araya mesafe koymadan iş yapmaya yönelik baskı).
Yönetim Kurulu, potansiyel çıkar çatışmalarını tespit edecek politikaların geliştirilmesi, uygulanması ve izlenmesini sağlamalıdır. Bu çıkar çatışmalarının engellenemediği hallerde, bunların doğru şekilde yönetilmesi gerekir (ulusal hukuk ve denetim standartlarına uygun sağlam kurumsal politikalar uyarınca, ilişkilere veya işlemlere izin verildiği ölçüde).
Yönetim Kurulu’nun, resmi yazılı bir çıkar çatışması politikası ve bu politikayı uygulamaya yönelik objektif bir uyum süreci olmalıdır. Politika şunları içermelidir:
- Bir üyenin görevi, çıkar çatışmalarına sebep olabilecek veya çıkar çatışmaları olduğu izlenimi verebilecek faaliyetlerden mümkün olduğunca kaçınmaktır;
- Bir yönetim kurulu üyesi olarak görev yaparken çatışmaların hangi hallerde ortaya çıkabileceğine dair örnekler;
- Üyelerin, bazı aktivitelere girişmeden önce (başka bir kurulda görev yapmak gibi), söz konusu aktivitenin bir çıkar çatışmasına sebep olmamasını sağlamak için izleyeceği titiz bir inceleme ve onay süreci;
- Bir üyenin, bir çıkar çatışmasına sebep olabilecek veya hâlihazırda sebep olmuş bir meseleyi derhal ifşa etme görevi;
- Bir üyenin çıkar çatışması yaşayabileceği veya üyenin objektifliğini veya bankaya karşı olan görevlerini doğru şekilde ifa etme becerisini riske atabilecek herhangi bir konuda, üyenin oy kullanmama sorumluluğu;
- İlgili taraflarla olan işlemlerin araya mesafe koyarak yapılmasını sağlamaya yönelik yeterli prosedürler; ve
- Kurulun, politikaya uyulmaması halinde bu meseleyi nasıl ele alacağı.
Yönetim kurulu, çıkar çatışmalarına ve potansiyel çıkar çatışmalarına ilişkin banka politikalarının kamuya gerektiği gibi açıklanmasını ve / veya denetim otoritelerinin politikalar hakkında bilgilendirilmesini temin etmelidir.
Bu, söz konusu politikalarla tutarlı olmayan maddi çıkar çatışmalarının ifşası ve yönetimine bankanın yaklaşımı hakkındaki ve bankanın grup içerisindeki diğer kuruluşlarla olan bağlantısı veya yaptığı işlemler sebebiyle ortaya çıkabilecek çatışmalar hakkındaki bilgileri içermelidir.
Bir bankanın sahibinin devlet olduğu ve bankanın devlet tarafından uygulanan bankacılık denetimine tabi olduğu hallerde, potansiyel çıkar çatışması vardır. Bu tür çıkar çatışmaları varsa, bankanın denetimine siyasi müdahaleleri asgariye indirmek amacıyla sahiplik ve bankacılık denetim birimlerinin idari olarak tamamen ayrılması gerekir. ”
Bunun yanı sıra 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’na dayanılarak bankaların kurumsal yönetime ilişkin yapı ve süreçleri ile bunlara ilişkin prensipleri belirlemek amacıyla Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) yayıma koyduğu bu doğrultudaki Bankaların Kurumsal Yönetim İlkelerine İlişkin Yönetmelik’te ekinde yer alan kurumsal yönetim ilkelerini Bankaların esas alarak belirleyebileceği belirtilmektedir. Bankalarda çıkabilecek çıkar çatışmalarına ilişkin Yönetmeliğin 1 no.lu ilkesinde; Yönetim Kurulu’nun, üst düzey yönetimin bankanın faaliyetleri veya dahil olduğu grup içerisindeki rolü dolayısıyla oluşabilecek muhtemel çıkar çatışmalarının belirlenmesi, bunların önlenmesi ya da yönetilmesi açısından gerekli politikaların uygulanmasını sağlamakla yükümlü olduğu vurgulanmaktadır. Bu bağlamda BDDK’nın Bankalar açısından anılan ilkeleri emsal olarak ortaya koyması ve denetimlerinde göz önünde bulundurması konunun ehemmiyetine açıkça işaret etmektedir. 6362 Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’na dayanılarak ortaklıklar tarafından uygulanacak kurumsal yönetim ilkeleri ve ilişkili taraf işlemlerine ilişkin usul ve esasları belirlemek amacıyla Sermaye Piyasası Kurulu’nca kaleme alınan ve payları borsada işlem gören Bankalarında uymakla yükümlü olduğu II–17.1 sayılı Kurumsal Yönetim Tebliği çerçevesinde yönetim mekanizmalarında yaşanabilecek olası çıkar çatışmalarını engellemeyi amaçlayan kurumsal yönetim ilkeleri ile şirketin menfaatlerinin yöneticilerin veya yatırımcı gruplarının menfaatleri karşısında korunmasını sağlamak hedeflenmekte ve bu yönde bir yönetim ve ilişkiler altyapısı oluşturulmaya çalışılmaktadır.
5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun kapsam başlıklı 2. maddesinin son fıkrasında bu Kanunda hüküm bulunmayan hallere yönelik genel hükümlerin tatbik olunacağı belirtilmektedir. Bu bakımdan 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun ikinci kitap anonim şirketler başlıklı 4.kısmındaki müzakereye katılma yasağı başlıklı 393. maddesi; anonim şirket şeklinde ihdası zorunlu Bankaları da kapsayan nitelikte kanun koyucunun çıkar çatışmalarının önlenmesine ilişkin ayrıntılı bir şekilde ele aldığı önemli misallerden birini teşkil etmektedir. Buna göre yönetim kurulu üyesi, kendisinin şirket dışı kişisel menfaatiyle veya alt ve üst soyundan birinin ya da eşinin yahut üçüncü derece dâhil üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımlarından birinin, kişisel ve şirket dışı menfaatiyle şirketin menfaatinin çatıştığı konulara ilişkin müzakerelere katılamaz. Anılan Kanun ile bu yasağın yönetim kurulu üyesinin müzakereye katılmamasının dürüstlük kuralının gereği olan durumlarda da uygulanacağı düzenlenmiştir.
Bankacılık Kanunu’nun kredi açma başlıklı 51. maddesinin 3.fıkrası; yine çıkar çatışmalarının önlenmesine ilişkin kanun koyucunun tedbir mahiyetinde vazettiği öne çıkan önemli misallerden birini ihtiva etmektedir. Anılan Kanun maddesinin gerekçesinde kredi açma yetkisini haiz olanların, kendileri ile eş ve velayetleri altındaki çocuklarının ve bunlarla risk grubu oluşturan diğer kişilerin taraf olduğu kredilere ilişkin değerlendirme ve karar verme aşamalarında yer almaması ve yetkililere bildirilmesi prensibinin menfaat çatışmasının önlenmesi amacıyla getirildiği hüküm altına alınmaktadır. Bankaların Kredi İşlemlerine İlişkin Yönetmeliğin (Kredi Yönetmeliği) kredi açma yetkisinin devri ve bankanın dâhil olduğu risk grubu ve mensuplar ile ilişkiler başlıklı 5.maddesinin 4.fıkrası ile kredi açma yetkisini haiz olanların, bu hususu yetkililere bildirilmesi ile kastedilenin Banka Denetim Komitesi olduğu zikredilmektedir. Bunun yanında anılan prensibin takibini yapmak ve bu hususların kendilerine bildirilmesini sağlayacak iletişim kanallarını oluşturmakta Bankaların İç Sistemleri ve İçsel Sermaye Yeterliliği Değerlendirme Süreci Hakkında Yönetmeliği’nin (İç Sistemler Yönetmeliği) 7.maddesinin s bendi uyarınca Denetim Komitesi’nin yetki ve sorumlulukları arasında sayılmaktadır.
Kredi Yönetmeliği’nin söz konusu 5.maddesine 2019 yılında eklenen 5, 6, 7 ve 8. fıkraları da çıkar çatışmalarının Bankalarda etkin bir şekilde yönetilmesine yönelik göze çarpan önemli misallerden birini teşkil etmektedir. Bankanın dâhil olduğu risk grubu ve Bankacılık Kanunu’nun 50. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen mensupları ile yapılan kredi ile hizmet sözleşmeleri, mal alım satım vb. işlemler için değerlendirme, onay ve iş akış süreçlerinin Banka Yönetim Kurulu’nca yazılı olarak belirlenmesi; bu kişilerle yapılan ve yine banka Yönetim Kurulu’nca belirlenecek önemlilik eşiği üzerindeki hizmet sözleşmeleri, mal alım-satım, kredi vb. işlemlerin Yönetim Kurulu’nca onaylanması; kredilendirme ve diğer işlemlerde aranan koşulların bu işlemlere ilişkin değerlendirme, ödeme, teminatlandırma ve zarara aktarma dâhil tüm aşamalarda piyasa koşullarından farklılık arz etmemesi emredilmektedir. Belirtilen kişilere verilecek krediler ile bunlarla gerçekleştirilecek diğer işlemlere ilişkin karar ve süreçlerde yer alan Banka çalışanlarının çıkar çatışmasını engelleyecek şekilde belirlenmesi gerektiği düzenlenmektedir. Bununla birlikte Banka üst yönetimi, özellikle kredi tahsis ve izleme birimlerinin düzenlenen şartlara uyum konusunda azami dikkati göstermesine yönelik tüm tedbirleri almakla yükümlü kılınmakta ve söz konusu işlemlerin gerekli şekilde tesis edilip edilmediği ile bu işlemlerin izlenmesi ve raporlanmasının Banka iç denetim birimlerince gözden geçirilerek tespit edilen aksaklıklar, alınması tavsiye edilen tedbirler ile birlikte üst yönetime bildirilmesi gerektiği hüküm altına alınmaktadır. Bankacılıkta çıkar çatışmalarının yönetimi; riskli sayılabilecek özellikli kişi, konu ve işlemlere yönelik daha hassasiyetle yaklaşılması ve ihtiyatla yönetilmesi gereken bir nitelikte taşımaktadır.
Küresel düzeyde yaşanan son finansal krize neden olan önemli etkenlerden birisi de finansal kuruluşların ücretlendirme politikalarına ilişkin uygulamalarıdır. Bu kapsamdaki uluslararası düzenleme çalışmalarına paralel olarak BDDK’ca yayıma konulan Bankalarda İyi Ücretlendirme Uygulamalarına İlişkin Rehbere bakıldığında çıkar çatışması risklerinin önlenmesine ilişkin ücretlendirme politikaları ile ilgili 9.maddesinde “…Ücretlendirme Politikası çıkar çatışmalarını önleyecek şekilde oluşturulmalıdır.”, Yönetim Kurulu üyelerinin ücretlendirilmesi ile ilgili 19.maddesinde “Çıkar çatışmalarının önüne geçmek amacıyla, icrai görevi bulunmayan yönetim kurulu üyeleri ile ücretlendirme komitesi üyelerine yalnızca sabit nitelikte ücretlendirme yapılmalıdır.” ve 21.maddesinde “İç sistemlerden sorumlu birimlerde çalışanlara sağlanan değişken ücretlendirmenin belirlenmesinde, denetledikleri iş alanının performansı etkili olmamalı; kendi fonksiyonlarına özgü hedefler dikkate alınmalıdır. Ayrıca, ücretlendirmeler bu çalışanların bağımsızlığını riske atmamalı ve yönetim kurulu ile ücretlendirme komitesine vermiş oldukları danışmanlık hizmetini icra ederken çıkar çatışmalarına yol açmamalıdır.” denilmektedir.
Bankacılık düzenlemelerinde “çıkar çatışması” veya “menfaat çatışması” kavramının doğrudan lafız olarak geçmediği ancak çıkar çatışmalarını önlemeye yönelik olarak değerlendirilebilecek çok sayıda misal mevcuttur. Mesela 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun yönetim kurulu başlıklı 23.maddesinde bankalarda genel müdür ve yönetim kurulu başkanlığı görevlerinin aynı kişi tarafından icra edilemeyeceği hükme bağlanmaktadır. Bu kural; yönetim kurulunun genel müdürden hesap sorabilmesini mümkün kılan, çıkar çatışmalarının önlenmesi amacıyla kanun koyucunun ihdas ettiği göze çarpan önemli misallerden biridir. Nitekim anılan Kanun maddesinin gerekçesinde genel müdürlük ve yönetim kurulu başkanlığı görevlerinin aynı kişide birleşmesi halinde, genel müdürün yönetim kurulu tarafından belirlenen politikalar çerçevesinde hareket etmesinin sağlanmasında, yönetimin bankanın faaliyetlerini yeterince ve gereğince değerlendirmesinde ve söz konusu politikaların uygulanmasında yaşanabilecek zorluklar dikkate alınarak bu görevlerin aynı kişi tarafından icra edilemeyeceği hüküm altına alınmaktadır.
5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun iç sistemlere ilişkin yükümlülükler başlıklı 29.maddesi uyarınca Bankalar, yeterli ve etkin bir iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemi kurmak ve işletmekle yükümlüdür. Anılan Kanunun 30, 31 ve 32.maddeleri ile İç Sistemler Yönetmeliği çerçevesinde iç kontrol, iç denetim, risk yönetim sistemlerinin işleyişine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesi ve iç sistemler kapsamındaki birimlerin faaliyetlerini banka organizasyon yapısı içerisinde Yönetim Kurulu’na bağlı olacak şekilde konumlandırılarak yürütmeleri zorunludur. Nitekim iç sistemlerin, banka organizasyon yapısında icranın başındaki genel müdürle hiyerarşik bağının bulunmaması ve iç sistemler kapsamındaki birimlerin yöneticilerinin performans ile mali ve özlük haklarına ilişkin değerlendirmelerin icrai görevi bulunmayan üst yöneticiler nezdinde yapılması iç sistemlerin sağlıklı ve etkin bir şekilde işletimi açısından kritiktir. Bu tercih; çıkar çatışmalarının engellenmesine ve Banka içi denetim ve gözetim fonksiyonlarının gücünü artırarak icrai fonksiyonların etkisinde kalmaksızın faaliyet yürütmelerine imkan sağlayan önemli misallerden birini teşkil etmektedir.
Bankacılık düzenlemeleri çerçevesinde Banka içinde ihdası gerekli denetim komitesi ve ücretlendirme komitesinin icrai görevi bulunmayan yönetim kurulu üyelerinden oluşması ve kurumsal yönetim komitesi başkanının icracı görevleri bulunmayan yönetim kurulu üyeleri arasından seçilmesi şartı bulunmaktadır. İç Sistemler Yönetmeliği’nin tanımlar başlıklı 3.maddesi uyarınca icrai görevi bulunmayan yönetim kurulu üyesi sayılabilmek için kendisine bağlı icrai mahiyette faaliyet gösteren birim bir başka deyişle doğrudan gelir getirici faaliyetlerin icra edildiği bir birim bulunmaması gerekmektedir. Bakıldığında söz konusu komitelerin oluşumunda icrai görevi bulunmayan yönetim kurulu üyesi şartının bulunması; Bankanın kâr ve zararı üzerinde doğrudan etkisi olmayan üyelerce çıkar çatışmalarından uzak olarak görevin sağlıklı ve tarafsız bir şekilde ifası amacıyla getirildiğine işaret etmektedir.
İç Kontrol Işığında Çıkar Çatışmasına İlişkin Düzenlemeler
Basel Bankacılık Denetim Komitesi’nce yayımlanmış olan iç kontrol fonksiyonu ışığında bu konudaki en önemli görülebilecek düzenlemelerden biri Banka Organizasyonlarında İç Kontrol Sistemlerinin Çerçevesi dokümanıdır. Anılan çalışmada “fonksiyonel ayrım” iç kontrolün birbiriyle bağlantılı temel unsurlarından biri olarak sayılmakta ve bunlarla ilgili geliştirilen prensipte, Banka için potansiyel çıkar çatışması yaratabilecek fonksiyonların tespit edilerek mümkün olduğunca ayrılması ve farklı kişilerin sorumluluğuna verilerek bağımsız bir tarafça izlenmesi, önemli görevlerdeki personelin sorumlulukları ve yetkileri periyodik olarak incelenerek banka için risk oluşturmaması için tedbirlerin alınması gerektiği açıklanmaktadır. BDDK, sektöre yönelik çıkar çatışmalarının önlenebilmesi için birçok düzenlemeyi yürürlüğe koymuştur. Örneğin İç Sistemler Yönetmeliği 9.maddesinde Banka bünyesinde işlevsel görev ayrımının tesis edilmesi ve sorumlulukların paylaştırılmasının iç kontrol sisteminden beklenen amacın sağlanabilmesi için zorunlu olduğu ve işlevsel görev ayrımı başlıklı 10. maddesinde ise Banka nezdinde menfaat çatışmalarının önlenmesi amacıyla aynı konudaki faaliyetlere ilişkin görev ayrıştırması yapılması ile menfaat çatışması doğabilecek faaliyetlerin tespit edilerek mümkün olduğunca en aza indirilmesinin sağlanması gerektiği açıkça vurgulanmaktadır. Bu bağlamda Bankaların temel faaliyet alanlarına ilişkin olarak; menkul kıymet ve türev ürün alım-satım faaliyetleri ile kredi açma ve diğer bankacılık işlemlerinin gerçekleştirilmesi, kredilendirme sürecinde kredi dokümantasyonunun yeterliliğinin tespiti ile kredinin onaylanmasından sonra müşterinin takibi, ödemelere ilişkin işlemlerde ödemenin onaylanması ile fiili olarak gerçekleştirilmesi, menkul kıymet alım-satım işlemlerinde işlemin fiilen gerçekleştirilmesi ile kaydedilmesi gibi değişik işlevler için tanınan yetkiler ve sorumlulukların birbirinden ayrılması ve çakışmaması bu kapsamdaki misallerdendir.
Fonksiyonel görev ayrımı bağlamında üst düzey yönetici atamalarında önemli görülebilecek misallerden biri de bireysel müşterilerin şikayet ve taleplerinin etkin ve verimli bir şekilde yönetilmesi, hak ve menfaatlerinin ihlal edilmemesi ve tüketicinin korunmasına ilişkin mevzuata uyumun kontrol ve devamlılığının sağlanması amacıyla 5491 sayılı BDDK Kararı ile Bankalarca tüketici koordinasyon görevlisi atanmasının zorunlu kılınmasıdır. Potansiyel çıkar çatışmasına yol açabilecek hususların önüne geçmek açısından da Bankalar tarafından atanacak tüketici ilişkileri koordinasyon görevlilerinin genel müdür yardımcısı düzeyinde olması ve uhdesinde bireysel ürünlerin satış ve pazarlanmasına ilişkin yetki ve sorumluluğunun bulunmaması şartı getirilmiştir.
Bunun yanı sıra 5549 Sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun ve alt düzenlemeleri ile getirilen yükümlülüklere uyumu sağlamak ve tedbirleri uygulamakla yükümlü olan Bankalarda, bir uyum görevlisi atanması zorunlu kılınmaktadır. Ülkemizin mali istihbarat birimi olan Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı ve Banka arasında âdeta köprü görevini üstlenecek uyum görevlisinin, suç gelirlerinin aklanması ve terörün finansmanı ile mücadele kapsamındaki görev ve sorumluluklarını icrai birimlerin etkisinde kalmaksızın bağımsız ve etkin bir şekilde yerine getirebilmesi için Banka yönetim kuruluna veya yetkisini devrettiği bir veya birden fazla üyeye bağlı olacak şekilde faaliyet göstermesi ve uhdesinde satış, pazarlama ve iç denetimle ilgili görev ve sorumluluğunun bulunmaması şartı getirilmiştir. Potansiyel çıkar çatışmasına yol açabilecek hususların önüne geçmek açısından da atanacak uyum görevlisinin, Banka veya iştiraklerinde nitelikli pay sahibi olmaması, yönetiminde bulunmaması ile Banka nitelikli pay sahibi ortağının, yönetim kurulu üyelerinin veya genel müdürünün eşi veya ikinci dereceye kadar kan veya sıhrî hısmı olmaması zorunlu tutulmuştur.
BDDK’nın çıkar çatışması risklerinin önlenmesine ilişkin yaklaşımını kavramak özelinde güncel düzenlemelere bakıldığında; risk yönetimiyle ilgili iyi uygulamaları ortaya koymak üzere yayımlanan rehberler misal mahiyetinde göze çarpmaktadır. Bakıldığında Operasyonel Risk Yönetimine İlişkin Rehber’in risk kültürü başlıklı 5 no.lu ilkesinin 30.maddesinde “Yönetim kurulu tarafından bir bankada davranış ve mesleki ahlak kuralları ile ücretlendirme politikalarının belirlenmesi önem arz etmektedir. Bu kurallar personelden beklenen sorumlulukların net bir biçimde ortaya konulmasını sağlayarak gerekli durumlarda bu sorumluluklara ilişkin hesap verilebilir bir iş ortamı oluşturacak, diğer taraftan muhtemel çıkar çatışmalarını önleyecektir…” denilmektedir. Anılan Rehberin risklerin kontrolü ve azaltımı başlıklı 9 no.lu ilkesinde Bankaların, hazırlayacakları politika, prosedür ve sistemlerden yararlanarak iç kontrol, risk azaltım ve / veya transfer stratejilerinin uygulandığı güçlü bir operasyonel risk kontrol ortamı ve azaltım süreci teşkil etmek ve işletmek zorunda oldukları ifade edilmekte ve 51. maddesinde “Etkin bir kontrol çevresi, banka içinde görev ve sorumluluk dağılımının mümkün olduğu ölçüde ayrıştırılmasını ve çapraz kontrol noktalarının tesis edilmesini gerektirir. Zira personel arasında çatışmaya neden olan veya kontrol (veya diğer benzer önlemler) süreci bulunmayan görevlendirmeler, bankada kayıpların, hataların ve yasal olmayan aksiyonların gizlenmesine sebep olacaktır. Bu nedenle, menfaat çatışmasına yol açabilecek potansiyel noktaların tespit edilmesi, minimize edilmesi ve bağımsız izleme / kontrol süreçlerine tabi kılınması önem arz etmektedir.” şeklinde zikredilmektedir. Söz konusu Rehberin 53. maddesinde “Personel arasındaki menfaat çatışmalarını, kayıpların-hataların gizlenmesini ve personelin diğer yasal olmayan davranışlara girmesini engelleyici nitelikte etkin görev dağılımı ve açık bir biçimde tasarlanmış yetkilendirme ve onay süreçleri” Banka nezdindeki operasyonel risk kontrolü uygulamalarının unsurlarından biri olarak ifade edilmektedir.
Bunlara ilaveten Bankaların Kredi Yönetimine İlişkin Rehber’in yetki ve organizasyon yapısı başlıklı 4 no.lu ilkesinde kredi faaliyetlerine ilişkin organizasyon yapısı işlevsel görev ayrımını sağlayacak ve yetki çatışmasına yol açmayacak şekilde oluşturulması zikredilmekte ve 34.maddesinde “Kredi pazarlama ve tahsis faaliyetlerine ilişkin birimlerin aynı genel müdür yardımcısına bağlı olması; kredi izleme ve takip birimlerinin, kredi pazarlama ve tahsis birimleri ile birlikte yapılandırılması gibi çıkar çatışmasına neden olabilecek hususlar organizasyon yapısı oluşturulurken dikkate alınır. Yönetim kurulu bu tip çıkar çatışmalarını engellemeye yönelik gerekli önlemleri alır.“ denilmektedir. Söz konusu Rehberin 5 no.lu ilkesinde Bankaların kredi süreçlerinde yer alan birimlerin ve personelin performanslarını açık ve önceden belirlenmiş kriterler çerçevesinde ölçmesi vurgulanarak 38.maddesinde “performans kriterleri çıkar çatışmasına yol açmayacak şekilde oluşturur.” hükmüyle belirtildiği görülmektedir. Bu bağlamda başta organizasyon yapısının tasarımı dâhil olmak üzere çıkar çatışmasına yol açabilecek hususlara dikkat edilmesi ve ücretlendirme politikası, bağımsız izleme / kontrol süreçlerinin tayini gibi çıkar çatışmalarını engellemeye veya minimize etmeye yönelik tedbirlerin alınması Yönetim Kurulu’nun sorumlulukları arasında açıkça ortaya konmaktadır.
Bilindiği üzere, 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu ile sermaye piyasalarını yeniden yapılandırma çalışmaları 2013-2015 döneminde yapılan 75 düzenleme ile tamamlanmıştır. Bakıldığında sermaye piyasası faaliyetlerinin icrası sırasında çıkar çatışmalarının doğmama ihtimalinin bulunmamasının yansıması olarak Sermaye Piyasası Kurulu’ da bu durumu böylece kabul etmiş ve tercihen muhtelif düzenlemelerinde bu konuya ilişkin usul ve esasları belirleme yoluna gitmiştir. Söz konusu düzenlemeler arasında Bankaların “yatırım kuruluşu” olarak sundukları hizmetlerinin niteliğine binaen III-39.1 sayılı Yatırım Kuruluşlarının Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Tebliğ’in çıkar çatışmalarının önlenmesine ilişkin getirdiği hükümler bakımından özel bir yeri bulunmaktadır. Anılan Tebliğ ile birlikte yatırım kuruluşlarının müşterilerinin çıkarını ve piyasanın bütünlüğünü gözeterek adil ve dürüst davranması, organizasyon yapılarını çıkar çatışmalarına ilişkin esaslara uygun şekilde oluşturması, çıkar çatışması politikası dokümantasyonunun sağlanması ve bu kapsamda gerekli idari tedbirleri (Çin seddi uygulaması vs.) alması zorunlu tutulmaktadır. Bunun yanı sıra çıkar çatışmalarını önlemeye yönelik bu kapsamda sayılabilecek çok sayıdaki misallerden biri de III-45.1 sayılı Yatırım Hizmet ve Faaliyetleri ile Yan Hizmetlere İlişkin Belge ve Kayıt Düzeni Hakkında Tebliğ ile Bankalarca “yatırım kuruluşu” olarak sunulan hizmetlerde müşteri için karşı taraf olunması (portföy aracılığı faaliyeti vd.) durumunda müşterilerini bilgilendirmek ve ispat yükümlülüğü ile ilgili sorumluluğunu yerine getirmekle yükümlü tutulmasıdır.
Etik Işığında Çıkar Çatışmasına İlişkin Düzenlemeler
5411 Sayılı Bankacılık Kanunu‘nun etik ilkeler başlıklı 75. maddesinde Bankalar ile mensuplarının kuruluş birlikleri tarafından belirlenen etik ilkelere uymakla yükümlü oldukları belirtilmektedir. Kuruluş Birliklerince (Türkiye Bankalar Birliği ve Türkiye Katılım Bankaları Birliği) düzenlenen Bankacılık Etik İlkeleri’nde çıkar çatışması ile ilgili özel bir madde yer almamakla birlikte Banka çalışanlarının uyacakları meslek kuralları gibi çok sayıda hüküm bulunmaktadır. Buna karşın Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği’nin yayımladığı Sermaye Piyasası Çalışanları Etik İlkeleri ve Davranış Kuralları’nda çıkar çatışması ile ilgili konular detaylı bir şekilde yer almakta ve vaka örnekleriyle birlikte açıklanmaktadır.
Sonuç
Bankacılıkta diğer sektörlerden farklı olarak – tasarruf mevduatı vasıtasıyla çok geniş kitlelere tesir etmesi gibi – faaliyetleri sebebiyle daha fazla çıkar grubunun etkilenmesi, konunun göz ardı edilemeyecek nitelikte olduğuna işaret etmektedir. Dolayısıyla zayıf ve sorunlu bir bankacılık sistemi, kurumsallıktan uzak yönetim uygulamalarının sonucu olarak finansal krizlerin ortaya çıkmasında önemli bir risk faktörü haline gelebilmektedir. Bu doğrultuda, mevduat sahiplerinin, bankalara kaynak aktaran kuruluşların ve öz kaynağın teminini sağlayan pay sahiplerinin haklarının korunması açısından etik sorunların kökünde yer alabilen çıkar çatışmalarına yol açabilecek risklerin bertaraf edilmesi ve Bankalarda etik iş yapma kültürünün yerleşmesi kritik nitelik taşımaktadır.
Bankacılık sektöründe krize yol açan meseleler gözetildiğinde risklerin öngörülen şekilde yönetilememesi yanı sıra kurumsal yönetişim sistemlerinin zayıflığı ve hataları ile çıkar çatışmaları gibi unsurlardan kaynaklanan etik sorunların azımsanmayacak düzeyde olduğunu söylemek mesnetsiz olmayacaktır. Bu bakımdan Bankaların sağlıklı ve emin bir şekilde faaliyetlerini sürdürebilmesi için etkin gözetim, denetim ve düzenleme çerçevesinin yadsınamaz bir rolü bulunduğu açıktır.
Sonuç itibariyle, iş hayatının her sahasında olduğu gibi güven ve itibar müessesesi olarak Bankacılıkta da çıkar çatışmalarını önlemeye veya minimize etmeye yönelik gerçekçi, Bankaların büyüklükleriyle orantılı ve uygulanabilir tedbirler alınması ve kurumsal yönetim, iç kontrol ve etik fonksiyonu ışığında bütüncül bir yaklaşım sergilenmesi; Bankacılık sektörünü şeffaflığa, hesap verebilirliğe, iyi yönetişim ilkelerine ve etik iş yapma kültürüne bir adım daha yaklaştıracağı öngörülmektedir.
Not: Daha geniş ve detaylı bilgi için Uluslararası Bankacılık Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi’nde yayımlanan “Kurumsal Yönetim, İç Kontrol ve Etik Üçgeninde Bankacılıkta Çıkar Çatışmalarının Yönetimi” adlı akademik makaleye buradan ulaşabilirsiniz.
Saygılarımızla,
Vahdet Deniz AKÇAOĞLU